DEVA Partisi Genel Merkez Yöneticisi Av. Rasih Muhammet Danış, Yaşanan süreçte değişimin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Bu noktada her kesimin mücadele de ortaklaşması gerektiğini ifadede eden Av. Rasih Muhammet Danış, Genel Başkanımız Ali Babacan bu nokta da deneyime ve Birikimiyle çözüm odaklı ekibiyle önemli işlere imza atacak dedi.
Av. Rasih Muhammet Danış, Genel Başkanımızın şu sözleri hepimize önemli sorumluklar veriyor! Dedi…
Ali Babacan’ın DEVA Gaziosmanpaşa ilçe Kongresi Konuşması
AK Parti iktidardayken, iktidarın her türlü imkanına sahip olduğu bir dönemde elimizin tersiyle itip ayrılmış bir kadroyuz. Bazen karıştırıyorlar. Kimse bize git demedi. İhraç edilmedik. Kendi irademizle ayrıldık çünkü ‘Yanlışların yanında olmanın vebali var’ dedik. Sessizce de dursanız bir yanlışın yanında o yanlışı zımnen kabul etmiş olursunuz. Yanlışa yanlış demek, itiraz etmek zorundasınız. Ancak makamlarını, koltuklarını veya menfaatlerini hayatının gayesi yapmış olan insanlar bizi anlamakta zorlanıyorlar. Anlamayan ya da anlamak istemeyenler için tane tane tekrar anlatayım: Biz, her şart altında siyasi partiler arasında diyaloğun canlı tutulması gerektiğini ve partilerin birbiriyle konuşması gerektiğini söylüyoruz. Savaşta olan iki ülke bile arkadan, istihbarat birimleri üzerinden konuşur diyoruz. Savaştaki iki ülke, birbiriyle konuşur, üstelik siyaset bir düşmanlık alanı değildir, bir savaş alanı değildir. Siyaset ülkeye hizmet için rekabet alanıdır. Tabii ki konuşacağız, herkesle konuşacağız. Konu diyalog olduğunda, her partiye kapımız açıktır. Ancak partiler arasında iş birliği veya ittifak hususu apayrı bir husustur. İşte buna kafaları basmıyor ya. Bir Türkçe eğitimine, edebiyat eğitimine mi göndersek bazılarını diye aklıma geliyor. Defalarca söylüyoruz anlamıyorlar, ya da anlamak istemiyorlar. Ya da hinliklerinden anlamıyorlar. Mesele iş birliği veya ittifak olduğunda; hedefler konusunda uzlaşmak gerekir; ilke ve değerler konusunda ortaklaşmak gerekir.”
“Değişim zamanı geldi, biz hazırız; iktidarı alacağız başka yolu yok”
“Evet, değişim zamanı geldi, geliyoruz. Biz bu iktidarı alacağız arkadaşlar; başka yolu yok. Enflasyonun kökünü kazımaya, gençlerimize iş bulmaya, esnafımıza nefes olmaya, fabrikalarımızın bacasından duman tüttürmeye, işçimizin alın terinin hakkını vermeye, çiftçimizin topraklarına bereket olmaya geliyoruz. Biz bu iktidarı alacağız arkadaşlar; başka yolu yok. Biz bu ülkeyi düzlüğe çıkaracağız; başka yolu yok. Biz bu ülkeyi gençler için müreffeh bir ülke kılacağız, başka yolu yok.”
“Hekim arkadaşlarıma sordum, ‘paranoya’ dediler”
Ali Babacan, kendisiyle ilgili bugün bir gazetenin attığı manşetle ilgili şu ifadeleri kullandı: “Bunu defalarca söyledik ama bu fotoğraf kareleri üzerinden bize saldıranlardan bazıları hiç durmuyor, anlamıyor. Daha bugün İstanbul merkezli gazetelerden birisi manşet atmış. ‘U dönüşü’ demiş. Bu durumu bazı hekim arkadaşlarıma sordum. ‘Bu nedir, biz geri adım yok diyoruz adam manşet atıyor U dönüşü diyor, ya da bir ay oldu kesilmiyor ardı arkası kesilmiyor.’ ‘Bunun bir tanımı var mı, nedir’ dedim. Dediler ki, ‘tıpta paranoya denen bir sağlık sorunu vardır’. ‘Nedir paranoya?’ dedim. Dediler ki, tanımı şu: ‘Paranoya, zihinsel bir durumun parçası olarak ortaya çıkan, güvensizlik, şüphe ve kuruntulara sahip olunmasıdır. Paranoya, şüphecilik ve megalomani ile karakterizedir.’ Şüphe var bir de megalomani var. Biliyorsunuz, kendini herkesin her şeyin üstünde kabul edip yargılayan bir tavırla üstten bakış. Hep şüphecilik hem üstten bakış birleşiyor adı oluyor paranoya. Artık ne diyelim. Öyle anlaşılıyor ki bu konuyu tıp ilminin uzmanlarına havale edeceğiz, artık onlar uğraşsın.”
“CHP’nin oylarıyla milletvekili seçildiler diyenlere ‘Hadi oradan!’ diyorum, hadi oradan”
“Kimse bize kendi dar bakışına göre rol ve misyon biçmesin. Biz misyonu da görevi de yetkiyi de gücü de ancak milletten alırız bu böyle biline. 2.5 yıldır bıkmadılar usanmadılar; şu kadar milletvekili verdik de şöyle de böyle de; DEVA kadroları burada, İstanbul teşkilatlarımız burada, ilçe başkanlarımız burada; ya arkadaşlar siz gidip kapı kapı seçimlerde ne dediniz? DEVA seçmenlerine ne dediniz, demediniz mi biz bu seçime ortak listelerde giriyoruz; siz bizi destekliyorsunuz, desteklemek istiyorsunuz ama ortak liste olduğu için, bize oy verecekseniz, bizi seviyorsanız ortak liste olduğu için ve o listelerde bizim de vekillerimiz olduğu için lütfen oyunuzu CHP’nin logosunun altına verin dedik. Bizim DEVA seçmeni CHP’nin ortak listesine oy verdi ve bizim vekillerimiz öyle seçildi. Hala diyorlar ki CHP’nin oylarıyla milletvekili seçildi; hadi oradan diyorum, hadi oradan. Ben ne DEVA kadrolarının ne hakkını yediririm ne alnının teriyle anasının ak sütü seçilmiş milletvekillerimizin hakkını yediririm. Hadi oradan!”
“Bizim sorunumuz, millete parmak sallayanlarla. Bizim sorunumuz, iktidara geldiklerinde şunları hapse tıkacağız diye liste çıkaranlarla”
“Biz her zaman doğruya doğru, yanlışa yanlış dedik. Tek başımıza da kalsak, hakkın ve adaletin yanında durduk. Bu yüzden alnımız ak, başımız dik. Bu yüzden sevdiklerimizin yüzüne, gönül rahatlığı ile bakabiliyoruz. En önemlisi de, aynadaki suretimize gönül rahatlığıyla bakabiliyoruz. Hamdolsun, Allah bozmasın, Allah utandırmasın. Bizim ne falanca partiyle sorunumuz var, ne filanca partiyle sorunumuz var. Bizim sorunumuz, milletimize refahı çok görenlerle. Bizim sorunumuz, etrafındaki menfaat şebekelerini doyurmakla meşgul olanlarla. Bizim sorunumuz, millete parmak sallayanlarla. Bizim sorunumuz, iktidara geldiklerinde şunları hapse tıkacağız diye liste çıkaranlarla.”
“Türkiye’de bir iktidar tekeli olsun, bir de muhalefet tekeli olsun diyenler var”
“Türkiye’yi iki kutuplu siyasete hapsetmek isteyenler var. Türkiye’de bir iktidar tekeli olsun, bir de muhalefet tekeli olsun diyenler var. Türkiye siyah ve beyaz diye iki siyasi renge mahkum olamaz. Siyasetlerini kutuplaştırma, korkutma, pazarlık üzerine bina edenler, bizim kendinden emin insani ve medeni adımlarımızı anlayamaz. Türkiye iktidar partisinden de, ana muhalefet partisinden de büyüktür. Evet, Türkiye ‘ikiden büyüktür’. Milletimiz ‘kötünün iyisini’ seçmek zorunda değildir. Milletimiz ‘en iyisine’ layıktır. Küsmüş, üzülmüş, ama hâlâ doğruyu arayan o milyonlar var ya… Biz onlar için buradayız. Milyonları tek bir yerde aramayacağız, teker teker biz onları bulacağız; ellerini sıkacağız, hallerini hatırlarını soracağız. Dertlerini dinleyeceğiz. Memleketimizden ümidimizi kesmeyeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her adımımızda Partimizin kuruluş hedeflerini, ilkelerini ve değerlerimizi önde tutmaya devam edeceğiz. Hak bildiğimiz yolda, alnı ak başı dik biçimde yürümeye devam edeceğiz.”
“Tek sayfaya atılan bir imza, bize Filistinlileri unutturamaz”
Konuşmasına Gazze’deki süregelen katliamlara değinerek başlayan Babacan, “Gazze’de tam iki yıl süren büyük bir katliam yaşandı. Geçtiğimiz haftalarda geçici de olsa bir ateşkes mutabakatına varılmasını, insani yardımların bölgeye ulaşmaya başlamasını memnuniyetle karşıladığımızı ifade etmiştim. Ancak görüyoruz ki, ateşkes ihlalleri hız kesmeden devam ediyor. Özellikle 28-29 Ekim gecesi Gazze’nin kuzeyinde yapılan saldırılar, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 100’den fazla insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Bakın ateşkes sonrası, yalnızca 1 gecede, 100’den fazla can kaybı; sözüm ona ateşkes. Buldukları her fırsatta savaş suçu işlemeye, insanlık suçu işlemeye, soykırımı yapmaya devam ediyor bunlar. Biz bu yaşananları unutmayacağız. Tek sayfaya atılan bir imza, bize Filistinlileri unutturamaz. Tek sayfaya atılan bir imza, bizleri Filistin davasından geri koyamaz. Biz İsrail vahşetine karşı dimdik buradayız, duymayan duysun, bilmeyen bilsin arkadaşlar” ifadelerini kullandı.
“Netanyahu’ya yeniden biçilmeye çalışılan ‘devlet adamı’ rolüne asla ve hiçbir koşulda göz yumulmamalıdır”
“Hastanelere, okullara, sivillerin yaşadığı çadırlara uzanan katliamları unutacak mıyız? Yardım dağıtım noktalarında açlıkla mücadele eden kadınlara çocuklara açılan ateşleri, yapılan saldırıları unutacak mıyız? Bu vahşiliğe karşı susacak mıyız? Bu vahşiliğe karşı geri adım atacak mıyız? Geri adım atacak mıyız? Dünya politika sahnesinde yeniden uygar bir figür olarak pazarlanmaya çalışılan o şahsı; Gazze’de on binlerce çocuğun, annenin, sivilin katliamından sorumlu olan Netanyahu’nun yaptıklarını unutacak mıyız? Affedecek miyiz? Affetmeyeceğiz arkadaşlar. Bu hususta Türkiye temkini asla elden bırakmamalıdır. Netanyahu’ya yeniden biçilmeye çalışılan ‘devlet adamı’ rolüne asla ve hiçbir koşulda göz yumulmamalıdır.”
“Devletin ilgili kurumlarını uyarmışlar ama hiçbir adım atılmamış; devletin birinci görevi vatandaşının canını korumaktır”
Ali Babacan, Gebze’de çöken binayla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Bu hafta, Gebze’de hepimizin yüreğini acıtan bir olay yaşadık. İçinde insanların yaşadığı 7 katlı bir bina olduğu yere çöktü. Yıkılan bina, bir ailenin yuvasıydı. Ancak şimdi o ailenin mezarı oldu. Öncelikle, bu elim olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Bizim Kocaeli teşkilatımız, genel başkan yardımcımız Zeynep Sudan Hanım başta olmak üzere aileyi yerlerinde ziyaret ettiler, başsağlığı dilediler ve hepimizin selamlarını, dayanışma duygularını aileye ilettiler. O binanın hemen yanında oturan vatandaşlar, beş ay önce durumu fark edip CİMER’e başvurduklarını söylüyorlar. Kayıtları ortada. Devletin ilgili kurumlarını uyarmışlar. Ama hiçbir adım atılmamış. Yakınlardaki metro inşaatının sebep olduğu zemin kaymasının bu faciayı tetiklediği iddiaları da var. Bunlar vahim iddialar; hepsi titizlikle incelenmeli, sorumluluk kimdeyse açıkça ortaya konmalıdır. Unutmayalım arkadaşlar, devletin birinci görevi vatandaşının canını korumaktır. Yollar, köprüler, tüneller elbette önemli… Ama insan yoksa inanın bunların hiçbirinin kıymeti yok.”
“Hem iktidara hem de yerel yöneticilere seslenmek istiyorum: Deprem meselesini yönetmeye niyetiniz yoksa, bu işi bırakın”
Ali Babacan, iktidarın da yerel yönetimlerin de deprem konusunda kulaklarının üzerine yattığını belirterek, “Biz bir deprem ülkesiyiz. Bu gerçeği her acı olaydan sonra hatırlıyoruz, ama ne yazık ki çok çabuk unutuyoruz. Her felaketin ardından bir daha olmasın diye dua ediyoruz, ama bir sonraki haberde yine aynı, yeniden acıyı paylaşıyoruz. Deprem, ‘Her an gelebilirim, daha kendimi nasıl hatırlatayım, önlem alın’ diyor. Türkiye’de her ay hatta her hafta büyük ya da küçük depremler oluyor. Daha yeni Balıkesir’de Sındırgı’da yaşadık. Üstelik 6 şiddetinde bir deprem. Fakat iktidardakiler duymazdan geliyor, kulaklarının üzerine yatıyor. Belediyeler ise duyuyorlar fakat ne yapacaklarını bilemiyorlar. Afetlerle mücadele yalnızca mühendislik çalışması söz konusu olamaz. Bu bir vicdan meselesidir, bu bir yönetim meselesidir, bu bir liyakat meselesidir. Merkezi hükûmette de, yerel yönetimlerde de; yıllar yılı öylece beklemiş, çözüm yolunu tartışmamış, plan proje üretmekte geç kalmış yöneticilerle maalesef karşı karşıyayız. Mazeret, mazeret, mazeret. Buradan hem iktidara hem de yerel yöneticilere seslenmek istiyorum: Deprem meselesini yönetmeye niyetiniz yoksa, bu işi bırakın yahu. Vatandaşa hizmet etmeye niyetiniz yoksa, deprem için gerekli önlemleri alma beceriniz yoksa, sorumluluğu birbirinize atıyorsanız, derhal bu işi bırakın. ‘Yapamıyorum’ deyin. Bu milletin sırtına yük olmayın” ifadelerini kullandı.
“Asgari ücretlimizi, emeklimizi; fitreye, sadakaya muhtaç hale getirdiler”
“Bugün ülkemizde milyonlarca aile, artık sadece deprem korkusuyla değil, aynı zamanda büyük bir geçim korkusuyla da yaşamaya çalışıyor. Bıçak kemiğe dayandı. Edirne’den Hakkari’ye milletimiz feryat ediyor. Milletimiz ‘Bıktık artık’ diyor. Evine ekmek götürmekte zorlanan, ay sonunu getiremeyen insanların ülkesine dönüştük. Aileler pazara gidip fileyi dolduramıyor, markete gidip sadece etiket okuyup çıkıyorlar. Bir zamanlar orta direk dediğimiz kesim tamamen çökmüş durumda. Hatırlarsınız rahmetli Özal hep orta direk derdi, çadırı ayakta tutan, toplumu ayakta tutan orta direk derdi. Oysa şu anda Türkiye’de geniş kesimler hızla yoksullaşırken, bir avuç insan servetine servet katıyor. Emeklilerimiz, yıllarca alın teri döktükten sonra bugün torunlarına harçlık dahi veremeyecek duruma düştüler. Emekli maaşı açlık sınırının çok çok altında kaldı bu ülkede. Asgari ücretlimizi, emeklimizi; fitreye, sadakaya muhtaç hale getiren bir yönetimden bahsediyoruz. Gençlerimiz, hayal kurmak yerine gelecek kaygısıyla yaşıyor. Bugün Türkiye’de artık hiçkimse ‘yarın ne olacak’ sorusuna güvenle cevap veremiyor.”
“Ekonomi politikalarının tamamı dar ve sabit gelirlinin sırtından bir avuç varlıklıya servet transferi yapma üzerine kuruldu”
“Özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın üzerindeki vergi yükü çok artmış durumda. Dikkat edin vergi düzenlemelerine, hep harcamadan alınan vergiler yükseltiliyor. Oysa bir aileye gıda, giyim, sağlık eğitim gibi temel kalemler, temel harcama kalemleri zengini de yoksulu da aynı oranda etkiliyor. Bunlar milyonlarca yoksulun harcarken ödediği vergiyi artırdılar, artırıyorlar dikkat edin. İktidarın ekonomi politikalarının tamamı dar ve sabit gelirliyi ezme, dar ve sabit gelirlinin sırtından bir avuç varlıklıya servet transferi yapmak üzerine kurulmuş durumda. Kitleleri topyekûn zenginleştirmedikten sonra, sadece bir avuç insana yaradıktan sonra ben bu ekonomi programını ne yapalım Allah aşkına? Enflasyon konutta, eğitimde, gıdada tavan yapmış durumda. En temel ihtiyaçlar dikkat edin. Bugün TÜİK’in açıkladığı enflasyona bakın, bir ortalama veriyor %30 gibi bu aralar, 30 küsurlerde, ama alt kalemlere baktığımızda, özellikle konutta, eğitimde enflasyon ortalamanın da iki katı. Bakın size bir rakam söyleyeceğim arkadaşlar, ibretliktir. Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi, Rize’deki konuşmasında; zaten ne zaman Rize’ye geçse enteresan şeyler söylüyor, özellikle dikkat ediyorum Rize’deki konuşmalarını, ‘Enflasyon pandemi sebebiyle arttı’ dedi. Pandemi ne zamandı, 2020’deydi. ‘Her ülkeyi vurdu bizi de vurdu enflasyon’ dedi. Ben de bir dakika hesap edelim, Halep oradaysa arşın burada. Pandemiden bu yana kümülatif enflasyon rakamını söyleyeceğim yani 5 yılda, toplamda gıda enflasyonu dünyada ne olmuş, bizde ne olmuş. Son 5 yılın OECD ülkelerinde, Türkiye’nin içinde bulunduğu ülke grubunda ortalama kümülatif enflasyon arkadaşlar yüzde 41. Yani gıda fiyatları beş sene önce 100 liraysa bugün 141 lira olmuş. Beş senenin toplam enflasyonu. Türkiye’de ne kadar, son beş yılda? Yüzde 713. 100 liralık fiyat olmuş 813 lira.”
“Tarıma verdikleri bütün desteğin tam 16 katını faize veriyorlar. Bu ülkede çiftçinin yüzü güler mi?”
“Türkiye’de gıda enflasyonunu düşürmenin yolu tarıma destek vermektir. Geçen sene bu hükûmetin bütçeden ödediği faiz 1 trilyon300 milyar. Bir de döndüler, Kur Korumalı Mevduat için Merkez Bankasına 800 milyar liralık karşılıksız para bastırdılar. Tam 800 milyar. 1 trilyon 300’e ekleyin; etti mi 2 trilyon 100. Bu sene sadece faize ödeyecekleri rakam 2025’te 2 trilyonun üzerinde. 1.900 diyorlardı son rakam 2 trilyonun üzerinde. Peki bu sene çiftçiye ödedikleri destek ne kadar? Sadece 135 milyar. Faize 2 trilyon, çiftçiye 135 milyar. Tarıma verdikleri bütün desteğin tam 16 katını faize veriyorlar. Bu ülkede çiftçinin yüzü güler mi? Bu ülkede gıda fiyatları düşer mi? Düşmez arkadaşlar.”
“Memleketin tasarrufunu artırmak için kurduğumuz Bireysel Emeklilik Sistemi’ni çökertiyorlar”
“Tüm bu haksız uygulamalar yetmiyormuş gibi şimdi de memleketin tasarrufunu artırmak için, ülkedeki toplam tasarruf oranını artırmak için kurduğumuz Bireysel Emeklilik Sistemi’ni çökertiyorlar. Milyonlarca insan yıllardır prim ödüyor, kanunla söz verilen devlet katkısıyla birikim yapıyor fakat birileri tutturmuş: ‘Cumhurbaşkanı devlet katkısını sıfırlayabilir’ diye Meclis’ten kanun çıkarmaya çalışıyor. Dikkat edin, bu sadece bir sistemin sonu değil milyonlarca insanın geleceğine ve emeklilik birikimine kastetmek demektir. Devlete güvenip Bireysel Emekliliğe para yatıran vatandaşlarımızı boşa düşürmek demektir. Millet bunun hesabını tarih önünde size sorar. Bu sisteme dokunmayın diyorum. Milletin devlete olan güvenini bir kez daha yerle bir etmeyin diyorum. Devlet yönetimi devamlılık, güven ister, istikrar ister. Bu güveni inşa etmek için yıllarca çalıştık. Tek bir imzayla bunu yok edemezsiniz. Ekonomiyi büyütmenin, refahı artırmanın, yatırımı çekmenin tek yolu güvendir güven. Güven olmadan ekonomi ayakta durmaz. Biz diyoruz ki devlet sözünde durmalıdır, vatandaşın birikimine sahip çıkmalıdır.”
“Sahada da masada da insanların emeğiyle kazandığı temiz bir Türkiye mümkün”
Ali Babacan, futboldaki şike soruşturmalarına dair; “Sanal bahis, sanal kumar sızdığı her yeri kirletir, her yuvayı yıkar diyorum. Çekin şu kumarın fişini diyorum. Evvelsi gün yayınlamışlar, yasa dışı sanal kumarla mücadele diye. Bir dakika, bir dakika. Yasa dışı diyor. Bunun yasal olanı var. Onu neden millete söylemiyorsunuz, biz tek bir imzayla altı tane şirkete cep telefonundan bahis oynatma izni verdik, bir tane şirkete cep telefonundan kumar oynatma izni verdik diye niye onu saklıyorsunuz? Mücadele diye sundukları, kendilerinden izinsiz yapanlarla mücadele ediyorlar. Kendilerinden izinli yapanlarla bir mücadele yok. E bu hakemlerle ilgili olan sanal bahis, yasa dışı olan değil ki. Yasal olduğu için kayıtlardan çıkarıyorlar. Hepsi resmi, hepsi kaydolmuş, hepsi bankadan ödeniyor. Onunla mücadele yok bakın dikkat edin. Bir algı yanılmasına sebep olacak şekilde bunun iletişimini yürütüyorlar. Biz de diyoruz ki yasal olan yasa dışı olan fark etmez. Bu kötü bir alışkanlıktır, bu kadar kolay ulaşılamaması lazım. Çekin fişi, bitirin işi diyoruz. Bugün Türkiye’de futbol sanal kumar, bahis çetelerinin oyunu haline geldi. Şike; futbolun ve siyasetin finansmanı. Bakın, bunların hepsi iç içe; karanlık ilişkiler haline gelmiş Türkiye’de. Sahada da masada da insanların emeğiyle kazandığı temiz bir Türkiye mümkün arkadaşlar” ifadelerini kullandı.
“Kulislerde, kapalı odalarda, kapı arkalarında siyaset yapanlardan değiliz”
“Bir ay oldu. Tam bir aydır bazı fotoğraf kareleri üzerinden çok şey yazıldı, çizildi. Bana ve Partimize binbir türlü roller biçildi. Şunun altını bir kez daha çizmek isterim: Bizim siyaset anlayışımızın özünde dürüstlük vardır, samimiyet vardır, tutarlılık vardır. Biz siyaseti milletimizin gözü önünde, milletimizle beraber ve şeffaf bir şekilde yapıyoruz. Kulislerde, kapalı odalarda, kapı arkalarında siyaset yapanlardan değiliz. Başkalarıyla karıştırmayın bizi. Kürsülerde ne söylüyorsak, meydanlarda da, ekranlarda da, tenhalarda da aynı şeyleri söylüyoruz. Bu ülkenin insanı artık aldatılmak istemiyor. Samimiyet istiyor, samimiyet! İşte biz, DEVA kadroları, o samimiyetin adresiyiz. Biz ahlaklı, erdemli ve prensip sahibi bir siyaset için yola çıktık. Bizim kırmızı çizgimiz, ilkelerimiz ve değerlerimizdir. Biz, inandığımız ilke ve değerler için, kurucusu olduğumuz partiden ayrılmış bir kadroyuz.”
AV. RASİH MUHAMMET DANIŞ KİMDİR?
1969 yılında Samsun’da doğdu.
İlk, orta ve lise eğitimini Samsun’da tamamladı.
Lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde 1991 yılında bitirdi.
Albaraka Türk Katılım Bankası’nda Müşavir Avukatlık, T. Halk Bankası’nda Yönetmen Avukatlık, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nda Hukuk Dairesi Başkanlığı ve Fon Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Halen serbest olarak hukuk danışmanlığı yapmaktadır.